Hiç istememiştim seni aslında başta. “Şişko bu ya istemem, kedi dediğin panter gibi olacak. Atlayacak, zıplayacak, yaramazlık yapacak” demiştim. Gözüm sokaktaki siyah kedideydi çünkü, onu eve alayım istiyordum. Sonra bir gün eve bir geldim, koca bir taşıma kafesi salonun ortasında. Sen yoktun ama, saklanmıştın. Bir hafta evde hayalet gibiydin. Kedi var, biliyoruz ama sadece izlerinden anlayabiliyoruz. Mama kabının tıkırdamasından, fıtı fıtı karıştırdığın kumun sesinden, arada bir gelen ağlamaklı bir miyavlamadan. Sonra, alıştın herhalde, yavaş yavaş çıkmaya başladın dışarı. Aramız hala soğuktu gerçi; istediğim siyah panter yerine sarı, ayıdan az halli bir tüy yumağı gelmişti eve. Atlayıp zıplamak yerine uyuyan, başını insanlara sürtüp “hadi, sevsene beni” diyen ve mamasını sevmezse ortalığa saçan bir ayı.
Sonra bir gün, evin salonunda bir iş yetiştirmeye çalışıyorum hızlı bir şekilde, kapı açıldı ve içeri girdi Tarçın. Evde ilk defa yalnız kalmıyorduk ama ilk defa bu şekilde yanıma geliyordu. Önce salonun kanepesine atladı, ordan çalışma masama. Usulca yaklaştı, klavyenin üzerinde tıkır tıkır çalışan sağ elimin üstüne yattı ve başını sürtmeye başladı. Ne kadar kendisine karşı soğuk olsam da, dayanamadım. Sevdim, okşadım. Tarçın’ı ilk sevdiğim andı, hiç unutmadım.
8 yıl. Tam 8 yıl beraberdik. Koşuyolu’ndaki evde çok şey değişti, insanlar geldi geçti ama bir tek Tarçın’ım yanımda kaldı. Her anımda yanımdaydı. Ağladığımda patileriyle gözyaşlarımı bile silerdi. İple oynattığımda çıldırmış gibi koşardı arkamdan, ipi yakalayacağım diye. Kuş gördü mü dayanamaz, kuş sesi taklit ederek hırıldardı. Eve biri ilk defa geldiyse önce korkardı, bir süre yanına gelmezdi. ama alışınca da dibinden ayrılmazdı. Her gören “bu ne büyük kedi” derdi önce. Biraz tanıyınca da “Ne kadar değişik, sevgi dolu bir kedi” derdi.
Mamasını sevmedi mi yerlere saçar, dönüp arkasına bakmazdı. Kiloluydu, zayıflatmak için çok uğraştım, ama yok hep bir yolunu bulup mamasını lüpletirdi. Kaç kere yerlerden mama temizledim, mama paketinin dibinde kalmış mamaları saklama kaplarına boşalttım hatırlamıyorum bile.
“Kerem bey, Tarçın’ın muayenesini yaptım ama bence bir ultrason lazım.”
Ultrason gününü hala unutamıyorum. Bağırsak tıkanması gibi bir şey beklerken, telefonda “Alimenter Lenfoma” kelimelerini duydum. Veterinere gidene kadar lanet hastalık hakkında okuyabildiğim kadar okumuştum. Başım dönüyordu veterinere vardığımda. Tarçın bir kafeste, korkmuş ve sinmiş. Hiç sevmedi zaten ultrason çekilmeyi, hep çığrım çığrım bağırdı. Aldım kucağıma, okşaya okşaya yatıştırmaya çalıştım veterineri dinlerken. “Hemen kemoterapi. Sonra steroid tedavisi. Ayrıca bir ilaç yutucak sabah akşam”. Tarçın’a ilaç yutturmak? Dünyaın en zor işi. Her gün veterinere götürdüm ilaçları için, sabah akşam. Çok stres oluyor, evde ilaçları kendi yutturayım diye özel ilaç mamaları getirttim. Gecem gündüzüm Tarçın oldu; ama yetmedi. Yettiremedim.
Bugün tam bir yıl oldu. Artık sabahları mama kabının tıkırtısıyla, patilerinin kapımı çizmesiyle uyanmıyorum. Mamanı yerken bana bakışını göremiyorum. Hoş, çok acıktıysan dünyayı bile görmeden yerdin ya. Evimizden de çıktım oğlum, buralara gelmeseydim de çıkacaktım zaten. Akşamları kapıyı her açtığımda seni karşımda göremeden o evde nasıl oturacaktım? Yatağımda bile yatamadım, ben yatınca senin gelip “uyuma, uyuma kalk” diye patilemen olmadan nasıl uyuyacaktım. Gündüzleri hariç, geceleri hiç koyun koyuna uyuyamıştık. Son gecende, hani evin her yerini dolaştık senle, koynuma yatıp uyuyunca anladım veda edeceğini oğlum. Hayatımın en güzel hediyesini verdin, hiç unutmayacağım. Bana çok şey öğrettin, beni çok sevdin. Ben sana karşılık veremedim oğlum, yapamadım. Olmadı.
Yanında olamadım sen son uykuna yatarken, annemin yanında olmam gerekiyordu.Annem seni çok severdi, çok ağladı arkandan oğlum. Seni yatağına sadece ben yatırdım oğlum. O çok sevdiğimiz yeşil battaniyeye sardım, çocukluğumdan kalan. En sevdiğin ipten de koydum, paramparça etmeyi sevdiğin tülden de koydum. Yatağına çiçekler ektik, çok güzel bir ağacın koynuna yatırdık.
Şimdi senden 8000 km uzakta olsam da, hatıran hem kalbimde hem yanımda. Tüylerin, battaniyenden bir parça ve yatağından bir avuç toprak. Her şeyimi kaybetsem, hatıralarını kaybetmem. Hep başucumdasın. Her aklıma geldiğinde kalbim sızlıyor, ne acıdır ki kalbimin sızısını geçirebilecek olan da sensin sadece. Sana son bir kere sarılmak için her şeyi feda ederdim. Seni çok özlüyorum oğlum; dünden çok, yarından az.
https://medium.com/@Derkenar/d%C3%BCnden-%C3%A7ok-yar%C4%B1ndan-az-4b316c9ae201
Leave a Reply