Posted by: bluesyemre | May 3, 2020

Zoom’da sırtını kütüphanelere verenler

pazar postası

Bilgi her zaman güç ve yetkinlik demekti. Zoom görüşmelerinde arkamıza ütü masası yerine kütüphane almanın bir anlamı olmalı. Bundan rahatsız olmak ve alay etmenin de.

a93b0e90-7efe-49e7-9c58-d46d3b435687 (1)

Covid-19 salgını hayatımızın bazı yanlarını kökten değiştirdi. İş hayatına evden devam edenler, televizyon kanallarına bağlanarak bizi aydınlatan uzmanlar ya da sevdikleriyle stres yaşamadan doyasıya konuşmak isteyenler, çevrimiçi görüşmelerin hacminin patlamasına yol açtı. 2011 yılında kurulan, çevrimiçi görsel görüşme ve konferans hizmetleri sunan Zoom, salgınla beraber karantina günlerinin baş aksesuarına da döndü. Ekran görüntüsü paylaşmanın gelenekselleştiği Zoom görüşmeleri, kısa zamanda kendi kültürel kodları ve mizahını da yarattı.

Telekonferans, canlı bağlantı ya da Zoom görüşmelerini yapanlar arkalarına kütüphaneler alıyordu. Peki neden Zoom görüşmelerinde arkamıza ütü masasını değil de ciltli kitapların göz kamaştırdığı kütüphaneleri alıyoruz?

Kitabın evrimi

Erken gittiğiniz havaalanında zaman geçirmek için çantanıza attığınız ya da ayaklarınızı denize karşı uzatıp harflerin arasına daldığınız kitapların bugünkü halini alması binlerce yıllık bir hikaye. Sümerli rahipler bundan 5 bin yıl önce tapınak, ambar ve depolarda bulunan malları kaydetmek için yazıyı kullandılar. Kil tabletler üzerine bırakılan çizgiler daha sonra çivi yazısı olarak adlandırıldı. 10 santimetreden daha küçük bu kil tabletler, dünyanın ilk kitapları denebilir. Sümer’deki bu tabletler hayvan masalları, vergi yasaları, kütüphane katalogları, ilaç prospektüsleri yahut mahkeme kararları gibi günlük hayatı etkileyen konulardan oluşuyordu.

O dönemlerde tabletleri eve getirip arka plan olarak kullanmak zordu. Narin tabletler özel kutular ya da deri çantalarda saklanırdı. Tabletin yere düşüp parçalanması her şeyin sonu demekti. Ayrıca bu kitaplar elde tutulmak için de tasarlanmamıştı. Mesela Asur’daki kanunlar, 20 metrekarelik bir alanı kaplayan geniş yüzeyli kitaplardı. Asurlu bir hukukçu bu kaynağı evine taşıyamadığından, şehrin ortasındaki sütunun yanına gidip çalışmak durumundaydı.

04ab8b7f-f3d6-4730-969a-75e51ab01186

Asurlu bir tüccarın Anadolu’ya giden ticaret kervanı için gelir gider dengesini hesapladığı 8,5 santimentre yüksekliğindeki kil tablet.

Mısır uygarlığı harfleri toprağın soğuk dokusundan kurtarmayı başardı. Papirüs bitkisinden elde edilen madde, yazının daha yumuşak yüzeylere yazılabilmesine olanak sağladı. Ancak kil tabletlerden daha az maliyetli ve kolay üretilebilen papirüs rulolarından bir kodeks yaratmak sorundu. Papirüsleri katlamak kolay değildi ve kırılgan bir yapıları vardı. Papirüs nemli ya da aşırı kuru ortamlarda da zarar görebiliyordu. Papirüse rakip Anadolu’dan çıktı. Anlatılana göre M.Ö. ikinci yüzyılda Bergamalı Kral Eumenes, papirüsün hanedanlığını kırmak için hayvan derisinden yapılan parşömeni buldu. Parşömenden yapılan kodeksler kolay katlanıyor, hatta sayfada kalan boş alanlar okuyuculara not düşme olanağı da tanıyordu. Böylece metni bir yerden bir yere aktarma gereği duyanların ilk tercihi parşömen olmaya başladı. 

Ortaçağ’da gündelik hayatı dini kuralların belirlemesi kitaplara da yansıdı. Normalde kilisedeki ibadetlerde kullanılan dua kitapları, örneğin “Saatler Kitabı” minik boyutlarda el yazmasıyla çoğaltıldı. Kilise korodakilerin aynı anda görebilmesi ve birkaç metre uzaktan herkesin okuyabilmesi için heybetli kitap siparişleri de verdi. Zoom görüşmesi arka planlarına giden yolda en büyük adımı ise 15. yüzyıl ortalarında Johann Gutenberg attı: Matbaanın icadı. Matbaa kısa sürede Avrupa’nın dört bir yanına yayıldı ve çok daha fazla insanın kitaplara kolayca erişebilmesine, okuma yazma oranının hızla artmasına yol açtı. Kısa sürede bireysel kitaplıklar oluştu. Örneğin Fransız yazar Montaigne’in binden fazla kitaptan oluşan kişisel bir kütüphanesi vardı. 17. ve 18. yüzyıl Avrupası’nda kitapların özel ya da halka açık bir kitaplıkta okunması gerektiğine inanılırdı. 19. yüzyılda ise apartman dairelerinde özel kütüphaneler bulunması vakayı adiyeden olmuştu. Kitaplar böylece diğer nesnelerin sosyal düzenine kolayca uyum sağladı. (Alberto Manguel, Okumanın Tarihi)

6cd156fa-71ca-4909-8c2f-63727f307d3c

Bir dönem Bordeaux belediye başkanlığı da yapan Montaigne’in kütüphanesinin bulduğu kule.
Güç olarak kütüphane
Kitapları arkamıza aldığımızda kendimizi güçlü hissettiğimiz aşikar. Kalın kitapların önüne geçip konuşmak “arkam sağlam” demenin de bir yolu. Bu sanki eski zamanlardan beri böyle. Kral Ashurbanipal M.Ö. 668’de tahta çıktı ve Asur İmparatorluğu’nu yaklaşık 40 yıl yönetti. Kitaplarla güç arasındaki ilişkiyi süzen Ashurbanipal bir tablete şu cümleleri yazdırdı:

“Nabu’nun bilgeliği yazma işaretlerini türetildiği kadarıyla tabletlere yazdım, tabletleri diziler halinde düzenledim, onları harmanladım ve krala uygun tefekkür ve ifade içinde hepsini sarayıma yerleştirdim.”

Gücünü sergilemek ve tarihte iz bırakmak isteyen politikacılar, kütüphaneler kurmaya devam etti. ABD askerleri II. Dünya Savaşı’nın son zamanlarında Berchtesgaden bölgesindeki bir tuz madeninde, Adolf Hitler’in kütüphanesinden geriye kalanları buldu. Hitler’in kişisel kütüphanesinde yaklaşık 16 bin kitap olduğu düşünülüyordu. Kitaplar arasında askeri tarih, yemek, sanat ve bir miktar da popüler öykü kitabı vardı. Hitler 1942 yılına telekonferans yöntemiyle bir televizyon kanalına çıkacak olsa, vejeteryan yemek tariflerinin olduğu bir kitapla, çocuklar üzerinde uygulanan tıbbi deneylere dair bir kitabı aynı arkaplanda görebilecektik.

8e04beee-9341-4001-aabc-bd9d28754e36

Politikacılar kütüphaneleri arkalarına alarak sık sık poz verir.
1994 yılında Fransa’nın eski Cumhurbaşkanlarından Valery Giscard yazdığı La Passage” isimli kitabını bahane ederek, kendini sadece Fransız seçkin aydınlarının kabul edildiği Academie Française’a üye aldırmayı başardı. Arjantin eski Devlet Başkanı Juan Peron, Arjantin Yazarlar Akademisi’ne Cervantes’in 400. doğum günü onuruna bir konuşma yapmak üzere kendisini davet ettirdi. Peron daha sonra anılarında Cervantes’ten okumaya bile tenezzül etmediği bir yazar olarak bahsetti. Kısaca bilgi güç demekti. Bilgiye ise kolay yoldan kitapla ulaşmak mümkündü. O halde bilgeliğin sembolü olan kitapları çevrede tutup, arkamıza almak gücümüze güç katacaktı. (Alberto Manguel, Geceleyin Kütüphane) Pek çok siyasetçinin sadece okur değil, bizatihi yazar olduğunu da eklemek gerek.
Dekor olarak kütüphane
Kahvecilerin duvarlarını kitap motifleriyle döşeyerek bir kütüphaneye benzetmesinin altında nasıl bir motivasyon yatıyor olabilir? Bir restoranın sonunda tüm duvarı kaplayan özenle dizili kitapların bulunduğu büyük kütüphane neden var? Mesela kitaplarla olduğu kadar kedilerle de arası iyi olan Georges Perec, kütüphanelerin işlevi hakkında nüktedan bir benzetme yapıyor: Kitaplıklarımızın zaman zaman da kafaya tokmak, kediye yastık, çingeneye bohça işlevi görmesi pek fena olmaz doğrusu.” Arjantinli yazar Jorge Luis Borges uhrevi bir mana da katarak cenneti bir kütüphane olarak hayal etmiş.

ae663e1c-c707-4217-b406-7f1c393a94a7

Hayatının bir bölümünü görme duyusundan yoksun olarak sürdüren Borges’in Buenos Aires’teki evinde bulunan kütüphanesi. Cenneti kütüphane olarak hayal eden birisi için sade bir koleksiyon.

Kütüphaneleri arkamıza almanın motivasyonlarından biri kuşkusuz yaratmak istediğimiz persona. Bir webinarda uzman olarak konuşuyorsanız, bilge ve alanına hakim bir alim personası için kütüphane uygun bir fon olacaktır. Ancak bu bir zorunluluktan kaynaklanıyor da olabilir. Bu görüşmelere katılanların çoğu hayatlarını okumaya vermiş akademisyenler ve görüşmelere katıldıkları bilgisayarlar da çalışma odalarında duruyor. Başka bir fon görmemiz ilginç olabilirdi. 

Kütüphanelerin sağladığı dinginlik de bir başka motivasyon, ki bunu gündelik hayatımızda da arıyoruz. Öğle yemeğimizi bir halk kütüphanesinin sakinlik veren devasa raflarının önünde yeme şansımız pek olmadığından, bu açığı az da olsa kapatan restoranlara koşuyoruz. Evlerimizde kütüphaneler kurarak çalışma ortamları yaratmamız da benzer nedenlerden kaynaklanıyor olabilir. Evin bir odasını kitaplarla doldurmak ve günün belirli saatlerinde orada kalmak istiyoruz. Çalışma odamızdaki kütüphane iş hayatımızda canımızı sıkan şeyleri, mutfaktaki bulaşıkları ya da ödenmesi gereken aidatları bir nebze unutturuyor. Halk Kütüphaneleri Derneği’nin 2013 yılında hazırladığı bir listede kütüphanelerin şehrin neden en önemli yeri olduğunu anlatan 23 madde sıralanıyor.

5f2f85fb-95ba-4e43-bdca-c43487853ee2

Yazar Umberto Eco ve kitaplığı

Kitap edinmenin daha birçok nedeni var. Bir kitabın iki farklı versiyonuna sahip olmak, özel baskıların peşinde koşmak ya da sadece kitap oldukları için onları sevmek mümkün. “Kitapperestlik” olarak tanımlayabileceğimiz bibliophile kelimesi de tam olarak bu durumu karşılıyor. Kitaplarımızın kütüphanelere sığmamasının bir diğer nedeni de tsondoku olabilir. Bu terim okumayacak olsak bile kitap satın almanın önüne geçememeyi ifade ediyor. İster okumak için isterse arka plan oluşturmak için kullanalım bu kavramlar kitapları nesne olarak da sevdiğimizin kesin kanıtları. Nitekim ünlü bir mobilya firmasının 1979 yılında piyasaya sürdüğü ve oldukça popüler kitaplığı dünyada her beş saniyede bir alıcı buluyor.

Katıldığımız yayınlarda arkamızda kütüphanenin olması canlı yayında yaşanacak beklenmedik kazalara karşı da önlem niteliğinde. 2017 yılında Profesör Robert Kelly evden katıldığı bir programda değerlendirmelerde bulunurken tatlı bir canlı yayın kazası yaşadı. Kelly’nin çocukları annelerinden kurtuldu ve odayı basarak canlı yayına ortak oldu. Dünyada da ses getiren eğlenceli olay sonrasında Kelly bu sefer ailesiyle birlikte yayına çıktı ve durum tatlıya bağlandı. Sevindirici haber; kitaplar çocuklar kadar hareketli değil. Arkanızdaki raflara sağlam şekilde yerleştirdiğiniz kitaplar sizi canlı yayın kazalarından korumada daha başarılı olacaktır. Elbette herkes büyük duvarları kaplayacak kadar kitaplara da sahip olmayabilir. Korkmayın, günlük 300 milyon görüntülü konuşmanın yapıldığı Zoom için aradığınız her türlü fonun olduğu internet siteleri de mevcut.

İğneyi biraz da kendimize batıralım: Arkasına kütüphaneyi alanlardan rahatsız olmak ya da bunla acımasızca alay etmenin kendisi de sorgulanabilir. Bir konferans ya da webinarda dinlediğimiz akademik unvanlı uzmanın okumuş olduğunu varsaydığımız kitaplarını görmek, kendi okumadığımız kitapları anımsatıyor, suçluluk duygusuyla karışık bir kıskançlık yaşatıyor olabilir. Kendimize şunu söyleyebiliriz: Bu insanları tam da o kitapları okumuş oldukları için dinliyoruz.

Görünmez kütüphaneler

Fransız rönesansının önde gelen hümanist yazarlarından François Rabelais, bilim kurgu ve fantastik romanların öncülüğünü yapmakla kalmayıp, hayali bir kütüphane de kurmuştu. Rabelais’ın kurguladığı kütüphanede sadece kendi görebildiği kitaplar vardı. Bir araya toplanamayan ve diğer insanlar tarafından okunamayan bu kitaplar, “devlet başkanlarının koca göbeği”, “vaizlerin yatak güreşi” ve “hukuki penis kalkanı” gibi isimler taşıyordu. Bu umut saçan kitapların içeriği hakkında maalesef bilgimiz yok. Anlaşılan Rabelais, Ortaçağ’ın zifiri karanlığında düş ürünü kitaplardan bir kütüphane kurarak, yazma zahmeti olmaksızın üretmenin tadını çıkarmış.

Sizin de Covid-19 salgını boyunca oluşturup, Zoom görüşmelerinden, eve gelen misafirlerden ya da okurlardan sakladığınız hayali bir kütüphaneniz varsa, içindeki kitapları bu e-postayı cevaplayarak yazın. Mesela ben salgın boyunca “Düzgün insanlar evlerinde otururlar” isimli bir kitap yazıp hayali kütüphaneme ekledim. Bakarsınız hayali kütüphanemizdeki kitapları takas bile ederiz.

Sağlıkla kalın.

 


Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Twitter picture

You are commenting using your Twitter account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Categories

%d bloggers like this: