
Okumak, bir kez öğrendikten sonra muhtemelen daha iyi olmak için fazla zaman harcamak zorunda olmadığınız bir beceridir. (Bir örnekle netleştirecek olursam, nefes almaktan farklı değildir.) Çoğumuz iş hayatının içersinde savrulup durduğumuz gündüz vakitlerinde okumaya zaman yaratamıyoruz ve gece okumayı tercih ediyoruz. Önceleri benim kitabın kapağını açmamla uyumam arasında sadece 10 dk gibi kısa bir süre geçiyordu. Yani kesinlikle okuyamıyordum. Daha doğrusu gece okuması yapamıyordum. Üstelik okuma fikri sürekli orada duruyor, az da olsa okusam bile okuduğum şeyle ilgili pek bir şeyi zihnimde tutundurmayı başaramıyordum. İşte bu yazı böylesi kör bir rutini nasıl kırdığım üzerine. Dilerim size de faydası dokunur. Keyifli okumalar…
İlk olarak bizden biri olmayan insanların yaşamlarını ve okuma alışkanlıklarını inceleyerek kendi deneyim yolculuğumu şekillendirmeye karar verdim. Bunun için yetersiz bir seviyede okumayı asla göze almayan ‘’Babam Beni Şah Damarımdan Öptü’’ isimli enfes kitabın yazarı Ozan Öneni’i incelemeye koyuldum. Kitapta listelediği pek çok kişisel alışkanlık, hayattan keyif alma sanatı ve zihni boşaltma üzerine metotlar vardı ama bunlar bana yetmedi ve kendisini sosyal medyadan takibe alıp işin özüne inmeyi istedim. Ne mi buldum? Önen: dünyanın gerçekte nasıl çalıştığını, daha iyi kararlar vermeyi ve daha iyi bir yaşam sürdürmeyi anlamama ışık tutacak anlayışı geliştirmeme yardımcı bir hayat yaşıyordu.
Zaten kendisi fikirler için derin bir kütüphane oluşturma kabiliyetinden dolayı büyük ölçüde popüler olmamış mıydı ? Önen her sabah aynı saatte uyanıyor, müziğini dinliyor, manzara eşliğinde meditasyonunu yapıyor, kaostan uzak Bozburun sokaklarında turluyor, yiyor içiyor, hayatı kokluyor ve gece olunca ‘’Yazıhane’’ ismini verdiği odasında deliler gibi okuyup yazıyordu. Yani aslında basitti: gündüz hayatı doyasıya hissetmek enerjiyi biriktirmek gece ise o enerjiyi hedefin üzerine bırakıp etki etmesini beklemek. İyi de İstanbul gibi bir şehirde ben bunu nasıl başaracaktım? Bu beni: Zihinsel model, Feynman Tekniği: Her Şeyi Öğrenmenin En İyi Yolu ve Munger İşletim Sistemi: Gerçekten İşleyen Bir Yaşam Nasıl Yaşanır? gibi makalelere taşıdı.
Tabii ki size makalelerden neler öğrendiğimi bilimsel açıklamalarıyla birikte anlatmayacağım. Hayatın her alanında olduğu gibi ve her insanda değişiklik göstereceği biçimde benim aldıklarım da tamamen kendi öznel deneyimimin sınırları izin verdiği ölçüde oldu. Okuduklarımdan anladıklarımı kendi iç dünyamda tercüme ettim ve sizinle de o şekilde paylaşmaya çalışacağım. Belki de en önemlisi uyguladığım şekilde aktaracağım. Başlamadan önce son olarak Ozan Önen’in tam da bu problemle uğraştığım sırada yerel bir radyoda katıldığı yayına tesadüf ettim. -Ah ne büyük şans- Önen bu yayın esnasında, okumalarınızı nasıl optimize edeceğiniz konusunda daha fazla bilgi edinmek, o okumadan daha fazla yararlanmak ve en önemlisi, aynı anda beş veya altı kitabı okuyabilmek üzerine dinleyeni eyleme geçirecek bazı muazzam tavsiyeler veriyordu. İşte hem Önen’den hem okuduklarımdan kendime ve size açmaya çalıştığım yol…
Her şeyden önce: neden okuduğunuzu anlayın
Hadi şimdi hep birlikte ilkokul yıllarınıza yeni yeni okumayı öğrendiğiniz zamanlara gidelim. “Düşündüğünüzde, öğretmeninizin size kelimelerin nasıl okunacağını ya da fonetik ses çıkarmayı öğretmesinden başka, okumak denilen şeyle aslında ne yapacağınızı öğrendiniz mi? Açıkçası ben bir gazeteci olarak çalışmaya başlayana dek ne öğrendim ne de anladım. Tecrübemi bir amaca hizmet edecek hale getirene dek ne işe yaradığını bile bilmiyordum. Yani ilk olarak ‘’okuma’’ eyleminizin bir amacı olmalı ve amacınızın neye hizmet edeceğini anlamalısınız.
Kendinize mi, bir başkasına mı, yoksa başkalarına mı. Bu üç değişken okuma alışkanlığınızı temelden şekillendirecek. Keza kendin için okumak bazen bir lüksken, başkası için okumak alışkanlık, başkaları için ise zorunluluk olabilir. Nerede olduğunuzu biliyor musunuz? Kendiniz için okumayı seçmelisiniz. Kendiniz için okumadan başkasına veya başakalarına okumak dağa taşa şarkı söylemekle aynı şey olmaktan öteye geçemez. Kendisi için okuyanlar ne yazık ki “küçük elit bir grup” Sadece zevk için değil, bilgi için okuyorlar. İşteyken yapmaya çalıştıkları şeyleri öğrenmek için okuyorlar. İşlerin nasıl yürüdüğünü ve böylece zihinsel olarak ayrışmalarını anlamak için okuyorlar. Onlardan biri olmak istemez misiniz? Ya da halihazırda öyle misiniz? Ne mutlu size. Şimdi tüm bunların ardındaki asıl çarpıcı çıkarımımı sizinle paylaşmak istiyorum. Bu insanlar öyle bir noktadalar ki okumayı anlamış olamaları onlara ‘’Sonunda okumayı durdurabilirim. Öğrenmeyi bırakabilirim.” Gibi cümleler kurma lüksünü bahşediyor.
Her kitabın bir şeyler öğrenme veya öğretme fırsatı sunduğunu unutmayın, daha sonra karar verme ve istediğiniz dünyaya girme yeteneğini size altın bir tepsi içinde getirecek olan da okuduğunuz kitaplardır. Elbette, uzun, zorlu bir günün sonunda beyninizi kapatıp pasif okumalar yapmak istiyorsanız, o zaman bunu yapmalısınız! Ancak, bir başkasına karşı rekabet avantajı elde etmek için (kendinize) okuyorsanız, o zaman düşünmeniz gerek, okumayı nasıl optimize ederim?
Optimizasyonda ilk adım: Doğru şeyleri okumak.
Maalesef bugünlerde bilgileri çok yanlış kaynaklardan ediniyor ve haliyle doğru kullanamıyoruz. Bunların başında ise haber tüketmek geliyor. İster görsel, ister yazılı, ister işitsel olsun haber tüketerek başkalarının bizim için düşünmesine izin veriyoruz. Hayal edin: başka biri size kendinizi onaylamanız için bir fikir veriyor üstelik bu kişi verdiği fikri ne deneyimliyor ne de içerisinde bulunuyor sadece aktarıyor. Aktarmak için ise para alıyor. Her akşam olmasa bile haftada 2 kez haber izleseniz maruz kalacağınız binlerce yalan yanlış fikri bir aklınızdan geçirin. Düşüncelerinizin dış kaynak olmasına izin vermek sizce ne kadar mantıklı?

Karmaşık bir sorunu sulandırılmış haber özetleri eşliğinde okumaktan ve neye kime göre güvenilir olduğu tartışmaya açık bir köşe yazarının fikirlerini kendimizinmiş gibi benimsemeye ise hiç değinmiyorum. Tüm bunlar özgür düşünceyi öldürür. Aaaa ben bunu daha önce düşünmüştüm ya da bu aynı benim düşündüğüm şeyleri anlatıyor diyorsanız orada durup soluklanmanız gerek. Çünkü yönlendiriliyorsunuz. Size bir gazeteci olarak bunları söylüyorsam emin olun bildiğim bir şeyler vardır. (Misal bu cümleyi tamamen yönlendirme amaçlı yazdım.)
İşin daha da vahim boyutu sonra gidip bu şey hakkında konuşursunuz, konuşurum, ama neden bahsettiğimiz hakkında hiçbir fikrimiz yoktur. Konunun nüanslarını bilmeyiz çünkü onunla ilgili hiçbir şeyi özgün akademik ya da tarafsız bir kaynaktan okumamışızdır. Sadece ikinci ve üçüncü dereceden etkilerini biliriz. Yani gazetedeki ya da ana akım medyadaki bir kişinin/kişilerin o konuda neler yazdığını biliriz. Bu bizim bilgimizin kapsamı değildir. Bu bizim bilgi yanılsamamızdır. Ben sanırım o adam olmaktan bıktım ve bu yüzden böylesi bir arayışa giriştim.
Sıcak denizlerde kaybolmak yerine, okuma malzemesine yeni bir yemek denermiş gibi yaklaşırsanız kendiniz için doğru olanı bulacaksınız. Diyetteyseniz onu bozmadan elbette ki 🙂 Peki bu yaklaşım nereden geliyor? Şöyle ki bir kaç soruyla olaya bakış atarsak sanırım daha güzel netleşeceğiz. Öncelikle Kalitesinin yüksek olduğuna güvenebilir miyim? -Yazar- Vücuduma (veya beynime) almak benim için faydalı olur mu? -Geçmiş referanslar- Özetle bir sosisli sandviç yiyerek sadece karnınızı mı doyurmak istersiniz yoksa baklagil bakımından zengin bir ana öğünle ‘’beslenmek’’ mi?
Doğru okuma materyalini -size en uygun- bulmak daha sonra, kötü düşünceler içerisinde ve olası sıkıntı ataklarının pençesinde kıvranıp kaybolmaktan sizi kurtaracak. Bunun yerine bulduğunuz her doğru kitap mental olarak farklı veritabanlarına girişinize izin veren, dünyaya dair daha iyi kararlar verebilmek için kullanabileceğiniz biletler olarak size geri kesilecek. Artık farklı biletleri, daha iyi kararları verebilmek için farklı anahtarlar olarak kullanmaya odaklanın. İlişkileriniz başta olmak üzere, daha anlamlı ve bilinçli bir yaşam sürdürmeyi tercih edin. Küçülmeyi unutun yegane inancınız büyümeye dair olsun. Sonuçların ötesinde düşünmeyi öğrenin ve gelişime açık olun.
Bir not alma sistemi geliştirin
Not almak okuduklarınızı anlamakta ve çok uzun süreler hatırlamakta en işlevsel mekanizmadır. Ben kendi sistemime ‘’boş sayfa’’ adını koydum. Yeni bir kitap okumaya başlamadan önce, boş bir sayfa alıyorum ve okuyacağım konu hakkında bildiklerimi yazıyorum. Ardından, okudukça yeni fikirlerimi yazıyor ve okumadan öncekilerle kıyaslayıp doğruluk düzeylerini, değişim oranlarını tartıyorum. Eski bilgiye yeni bilgiyi yazdırarak hem onu hem kendimi kurtarmış oluyorum. Tavsiye ederim çok eğlenceli oluyor. Üstelik benim gibi sarı, yeşili mavi… rengarenk kalemler kullanırsanız daha da keyifli bir hal alıyor.
Misal her seferinde farklı bir renk kullanın, böylece okuduğunuzda öğrendiklerinizi görselleştirebilirsiniz. Sonra bir sonraki okuma seansınıza başlamadan önce, beyninizi rahatlatmak için, zihin haritanızı gözden geçirin. Bu size bıraktığınız yerin bağlamını verir… En sonunda kitabı noktaladığınızda kafanızda kitabın pırıl pırıl bir özetinin yandığını göreceksiniz.
Bir önceki başlığın altında doğru okuma materyali bulma ile ilgili bir örnek vermiş ve yol göstermeye çalışmıştım ama bu herkeste işe yaramayabilir kabul. O zaman ne mi yapacaksınız? Güvenilir kaynaklardan okuma önerileri listelerine göz gezdirip kendi tarzınıza en yakın olanı seçeceksiniz. Misal idefix ve Goodreads ın yıllık okuma listeleri tam birer harika. Aynı şekilde sabit fikir başta olmak üzere çeşitli edebiyat dergilerindeki kitap önerileri de iş görebilir. Hala sonuç elde edemiyorsanız karar verme ile ilgili bildiklerinizi ayrıntılandıran bir sayfa hazırlayın, yalnızca karar vermenin aşamaları olsa bile: seçeneklerinizi daraltma, analiz etme ve değerlendirme; bilişsel önyargılardan kaçınma gibi kategorilere ayırabilirsiniz sonunda ne seçerseniz seçin bir taahhüt imzalamış gibi onu okumaya başlayın. Çünkü bu yöntemin çok az kişiyi yanlış karara götürdüğünü gördüm.
Bu kadar anlattım fakat, sisteminizin nasıl çalıştığı gerçekten önemli değil. Sadece bir sisteme sahip olmanız önemli. Niye ya? Dediğinizi duyar gibiyim. Niyesi şu ki: sisteminiz sayesinde tekrar gözden geçirebileceğiniz bir fikir kataloğuna sahip olursunuz Ben aldığım tüm notları birer dosyaya koyuyorum üstlerine birer etiket yapıştırıp rafa kaldırıyorum ve yaklaşık 6 ay sonra içlerinden iki üç tanesini rastgele çekip okuyorum. Bu sayede zamanla unuttuğum bazı şeyleri hatırlarken onlarla başka türlü sahip olamayacağım bağlantılar kurarak bu konulara hakim oluyorum. . .
Kitabı yalnızca farklı bir zamanda anlamıyorsunuz, aynı zamanda onu yazıyorsunuz. Somut tüm not aldığınız kelimeleri yeniden düzenlemek yerine, içlerinden bazılarını seçiyor ve belki de ömür boyu unutmuyorsunuz. Düzenleme aşaması ikinci göz gezdirişinizden sonra son buluyor emin olabilirsiniz. Bir hikayeye geri dönmek mi istiyorum. Belki orada tattığım bir duyguyu özledim, hemen dosyamı açıyorum ve buuuum sihir… Farklı anılar, alanlar veya farklı durumlar arasında bir şeyleri birleştiriyorum. Düşüncelerimi de tam olarak böyle geliştiriyorum. Bu sihir değil de nedir söyleyin bana?
Okumalarınızı arkaplan gürültüsüyle kirletmeyin
Çoğumuz sessizlikten hoşlanmıyoruz, kabul ediyorum ben de geriliyorum. Bu noktada sizi yine çocukluğunuza götüreyim. En azından kendi çocukluğuma 🙂 Küçükken anneannemin sürekli olarak beni yazı yazarken tv’yi açık bırakmam konusunda uyardığını hatırlıyorum. Mutlaka size de olmuştur. Bu tv neden açık? -Ses olsun diye. Peki son 20 dkadır ne yapıyorsun? -Umm ıhhh şeyyy. Bilmem anlatabildim mi? Kafelerde, gürültülü parklarda vb alanlarda kitap okumak bana sağlıklı gelmiyor. Çünkü okunanın anlam oranını düşürüyor ve okuma eylemini bir nevi gürültü ile kalabalık ile aldatmış oluyorsunuz.
Bana göre okumak kuytulara ve kızıllara sığdırmaya çalıştığımız bir şey. Genellikle günün sonunda, oldukça yorgun olduğumuzda yapıyoruz. Bana göre okumak muhtemelen iki yıl sonra hakkında hiçbir şey hatırlayamayacağımız kitapları bitirmek için ayırdığımız çok değerli ve kişisel zaman dilimleri. Unutmak mutlaka gerçekleşecek ne olur bunu daha da hızlandırmayalım. Sessizliği sevmiyorsanız benim gibi Spotify üzerinden okuma anına eşlik eden enfes bir kaç liste keşfedebilirsiniz. İnanın bir iki tık kadar basit.
Sonuç: Alıntılayıcı olun
Tüm bu haritayı takip eder ve kendi maceranızı yaşarsanız onlardan sıkılsanız bile elinizdeki kitapları bitirmenin gerekliliğini hissettiğinizi fark edeceksiniz. Bu da olumsuz tarafı. Hiçbir şeye mecbur değilsiniz. Unutmayın kitabı okumak için sizi ikna etmek yazarın işi. Kitabı okumanız gerektiğine dair kendinizi ikna etmek sizin işiniz değil. Ayrıca okuduklarınızın miktarına değil kalitesine önem vermeyi öğrenmiş olacaksınız ki eğer bu yazı size böylesi bir nitelik kazandırırsa ne mutlu bana.
Şimdi herkes benim kaç kitap okuduğumu merak ediyor eminim.-Cevap başlıkta var ama olsun- 160–170 kitap okuduğum bir yıl olduğunu hiç hatırlamıyorum hatta azaltayım 100 bile değil. Yılda 200 den fazla kitap alıyorumdur evet ama bana en faydalı olacağını düşündüğüm 50 tanesini okumaya çalışıyorum. Artık bilinçaltıma göre kitap seçmiyorum bunda ise alıntı yapmamın faydası var. Nasıl derseniz? Okuduğum kitaplardan yaptığım alıntılara bakarak nasıl yazım tarzlarından ne tür cümle kurulumlarından hoşlandığımı kestirebiliyorum. Benliğimin beni yanlış yönlendirmesine engel oluyorum ve yılda 50 kitap okuyarak hemen hepsini uzun süreler neredeyse tüm detaylarıyla aklımda tutabiliyorum.
Gürcan Öztürk
Leave a Reply