
1974 yılında Kodak’ta çalışan genç bir mühendis olan Steven Sasson, görünüşte düşük riskli bir işle görevlendirilmişti. Bu görev kapsamında, ışığı veriye dönüştürme olanağı sunan yeni bir icadın olası kullanım alanlarını araştıracaktı. Sasson, yakaladığı görüntüleri bir ekran üzerinde dijital olarak gösterebilen bir cihaz tasarladı ve eserini büyük bir şevkle patronlarına sundu. Ancak taktiksel bir hata yapmış, bu yeni teknolojiyi “filmsiz fotoğrafçılık” adıyla tanıtmıştı. İcadını konumlandırma şekli, karşısındaki kitlenin var oluş sebebine tamamen aykırıydı zira yöneticilerinin kariyerleri ne kadar film satıldığına ve banyo ettirildiğine bağlıydı. Dolayısıyla bu öneriye kayıtsız kalındı. Kodak, takip eden 20 yıl süresince tüketici pazarındaki fırsatları elinin tersiyle itmeye devam etti. Bu esnada rakipleri de piyasanın güçlü oyuncuları konumuna geldiler.
Peki, Sasson sunumunda neden böyle talihsiz bir hata yaptı? Belli ki bunun sebebi bir şey icat etmiş olmanın heyecanına kapılmasıydı. Sasson geriye dönüp şu sözleri söyleyecekti: “Şirketin 100 yıldır benimsediği temel misyona bu denli zıt bir şey yaptığımın farkında bile değildim.”
Sasson gibi inovatörlerin en büyük düşmanları yine kendileridir. Özgüven, iyimserlik gibi aslında yaratıcılığı besleyen ancak aşırı derecede baskın olduğunda zarar verebilen kişisel özellikleri nedeniyle yoldan çıkabilirler. Yeni bir şey deneme aşamasında hissedilmesi çok doğal olan korku, şüphe, pişmanlık ve hayal kırıklığı gibi duygular ise insanı kolaylıkla vazgeçmeye iterek tüm çabaların boşa gitmesine neden olabilir.
Bugüne kadar incelediğimiz ve görüştüğümüz yüzlerce başarılı ve başarısız inovatörle edindiğimiz deneyimler, bize pek çoğunun bu gibi psikolojik engelleri fark etmediğini ve dolayısıyla da yönetmekte zorlandığını gösterdi. Ve her ne kadar nasıl inovasyon yapılacağıyla ilgili tasarım odaklı düşünmeden yalın start-up ve sprint metodolojilerine kadar çok sayıda tavsiyeyle donatılmış olsak da zihinsel güçlükleri aşmaya yönelik derinlikli bir rehberlik anlayışına rastlamak o kadar kolay olmuyor.
Bu yazıda daha önce yayınlanmış mülakat, video ve konuşmalardan faydalanarak bazı yüksek profilli girişimcilerin karşılaştıkları engelleri ve bunları aşmalarını sağlayan yolları açıklayacağız.
BAŞLAMAKTAN KORKMAK
Korku insanı her an gafil avlayabilir ama en çok da düşünme aşamasından aksiyon almaya geçtiğiniz o eşik noktasında belirginleşir. Bir fikri hayata geçirmek elbette birtakım riskler içerir; birikimleriniz, itibarınız, hatta kariyeriniz zarar görebilir. Jeff Bezos, D.E. Shaw hedge fonundaki yöneticisine çevrimiçi kitap satma fikrini anlattığında patronu, “Bence bu, zaten işi olmayan biri için daha uygun bir fikir” yanıtını vermişti. Aldığı bu yorum, Bezos’un ikilemini görmesine yetmişti: Gelecekteki belirsiz bir kazanım fırsatı için sahip olduğu konforu, statüyü ve güven duygusunu tehlikeye atmalı mıydı? Buna benzer bir şüpheye düşmeniz durumunda aşağıda sunduğumuz taktiklerden yararlanabilirsiniz.
Gelecekteki kendinize danışın. İnsan doğası gereği olası negatif sonuçları kafasında abartarak riskli tercihlerden kaçınma eğilimi gösterir. Bu abartma eğiliminin en belirgin olduğu durumlardan biri de gelecekteki pişmanlık halidir: Herhangi bir girişimimizin olumsuz sonuçlanacağını hayal ederek kendimizi suçlarız. Bu duyguya karşı gelme arzusu bir tür tutuculuğa yol açar. Ancak buna karşı koymak sizin elinizde. Başarısızlıkla sonuçlanan bir girişimin yarattığı üzüntüye odaklanmak yerine garantici davranıp fikrinizi rafa kaldırdığınız takdirde bundan yıllar sonra nasıl hissedeceğinizi hayal edin.
Bezos’un sağlıklı karar verme sürecine erişmesi birkaç gününü aldı. Kendini geride bıraktığı koca bir hayatı düşünen yaşlı bir adam olarak hayal etti. “Bu şirketten ayrıldığıma pişman olur muyum?” diye sordu kendine. “Dedim ki, 80 yaşına geldiğimde bunu düşünmeyeceğim ki; hatırlamayacağım bile. Ama… şunu biliyorum, aklımdaki bu fikre bir şans vermez isem [bundan] büyük bir pişmanlık duyacağım. Durumu böyle görebildikten sonra artık şansımı denemem gerektiğini biliyordum.” Bezos, kendini gelecekte canlandırarak inançlarımızın ya da gelişme ihtiyacımızın aksi yönünde yaptığımız tercihlerden kaynaklanan varoluşsal pişmanlığın nasıl bir şey olduğunu idrak etme şansı yakalamıştı.
Korkunuzdan ders çıkarın. Vazgeçmekten duyduğunuz korkunun üzerine başarılı olup olmayacağınıza dair endişeler eklenebilir. Fikrinizin uygulanabilirliğini, onu geliştirme kapasitenizi, yerleşik bir pazara girebilme ya da olgun bir sektörde etki yaratma kabiliyetinizi sorgulayabilirsiniz. Bu korkular kötü hislere kapılmanıza yol açarak sürecinizi sekteye uğratabilir. Hislerinizi bastırıp bir şey olmamış gibi devam etmek bilindik bir taktik olabilir ancak araştırmalar böyle yaparak önemli tehlike işaretlerini kaçırabileceğinizi gösteriyor. Korku sadece engelleyici bir güç değil, aynı zamanda donanımınızın ya da bilgi birikiminizin yetersiz olduğunu gösteren güçlü bir öğretmendir. Dolayısıyla korkunuzu aşmanız için ilk önce kaynağını saptamanız kritik derecede önemlidir.
Bezos girişimini hayata geçirmeye karar verdikten sonra başarısızlık korkusuyla boğuşmaya devam etti. Ebeveynlerine kendilerinden aldığı sermaye desteğini yüzde 70 ihtimalle geri ödeyemeyeceğini dahi söylemişti. Piyasayı dikkatle inceleyen ve kitapların çevrimiçi satış için biçilmiş kaftan olduğunu gören Bezos, fikrinin son derece akla yatkın olduğunun farkındaydı. Ne var ki bu işi başarıyla yürütecek bilgiye sahip olmadığına inanıyordu. Ancak teknoloji sektörünün yetenek havuzuna ve geniş bir kitap yelpazesine erişimi olursa bir şansı olabilecekti. Bu nedenle Microsoft’un merkezinin bulunduğu ve ABD’nin en büyük kitap distribütörüne sadece birkaç saat mesafede olan Seattle’a taşındı. Korkuları ona işiyle ilgili birtakım teknik ve lojistik sorunları önceden çözmeye itmişti.
Bezos’un tam aksine Bill Gates ise ileride meyvesi Microsoft olacak iş fikrini geliştirme konusunda kendine fazlasıyla güveniyordu ancak ona engel olan iki kişisel özelliği için bir çözüm bulmalıydı: içine kapanıklığı ve yaşından küçük göstermesi. Gates, Altair mikrobilgisayarının üreticilerini (henüz hazır olmayan) yazılımını tanıtmak için Harvard’daki yurt odasından telefonla aradığında kendisinden iki yaş büyük olan gayriresmi iş ortağı Paul Allen’ın ismini kullanmıştı. Eğer müşteri ilgi gösterirse daha girişken ve olgun görünümlü olan ortağı Allen’ın onlarla toplantı yapmasının daha doğru olacağını düşünüyordu. Allen, yıllar sonra Harvard Gazette’e verdiği demeçte, “O dönem sakal uzatmıştım ve en azından yetişkin biri gibi görünüyordum, Bill’i ise görseniz lise öğrencisi sanırdınız” demişti. Gates ve Allen sonraları yollarını ayırsalar da Gates bu ortaklığın, verdiği en iyi iş kararı olduğunu söylemişti.
Önce korkularınızın kaynağını bulun. Eğer yetkinlik ya da güvenilirlik açısından eksik yönleriniz olduğunu düşünüyorsanız bunlarla ilgili her zaman bilgi ve destek alabileceğinizi kendinize hatırlatın.
AKSAKLIKLAR MORAL BOZABİLİR
Başarısızlıkların çok iyi birer öğrenme fırsatı olduğunu büyük ihtimalle duymuşsunuzdur. Ancak Indiana University’den Dean Shepherd’a göre bu otomatik bir süreç değil, aksine bilinçli efor ve disiplin gerektiriyor. Bunun için aşağıdaki adımları izleyin.
Başarısızlığınızı masaya yatırın. Başarısızlığın en kötü yönlerinden biri de öğrenmenin önüne geçen inkar, öfke, üzüntü ve kendini suçlama gibi negatif duygulara yol açmasıdır. İnovatörler de kendilerini projeleriyle özdeşleştirdiklerinden dolayı bu tür duygulara çok fazla maruz kalırlar. Bu tuzağa düşmemek için başarısızlığınızı tüm yönleriyle masaya yatırın. Nerede hata yaptınız ve neden? Hangi tahminleriniz yanlış çıktı? Hangileri gerçekleşti?
Jimmy Wales, 2000 yılında çevrimiçi ansiklopedi girişimi Nupedia’nın yavaş ilerleyişinden dolayı hayal kırıklığına kapılmıştı. Wales ve baş editör Larry Sanger, ansiklopedinin “tamamen akademik kaynaklardan beslenmediği takdirde insanların güvenini kazanamayacağına” inanıyordu. Girdiler akademik yayınlara göre belirleniyordu ve tabii ki içerik üretimi hızı da buna bağlı olarak yavaştı. “İlk 12 makaleyi sürece dahil etmek için yaklaşık 250 bin dolar harcadım” diyor Wales. Sonunda sorunun kaynağını çözmek için kendisi bir girdi yaratmaya karar verdi ve hakemlik sisteminin ansiklopediye herhangi bir ücret almadan katkıda bulunan yazarlar için aşırı derecede ağır işlediğini fark etti. O noktada Wales orijinal planının işe yaramayacağını anladı. Bu fark etme anı yaşadığı hayal kırıklığını kabullenebilmesini ve işini ileriye götürebilecek ilk adımı atabilmesini sağladı.
Acınızı kabullenin. Bir inovatör olarak yaşadığınız hayal kırıklığı, talihsizlik ya da reddedilme gibi durumları hayalini kurduğunuz şeye veya egonuza karşı birer tehdit gibi algılayabilirsiniz. IMD’den George Kohlrieser, bu gibi ağır kayıplarla başa çıkmak için binlerce yöneticiyle yürüttüğü araştırmalara dayanan üç aşamalı bir süreç öneriyor. Öncelikle üzüntünüzü bilinçli farkındalık alanına taşımalı, diğer bir deyişle yaşadığınız duyguyu tanımlayarak ailenizle ve arkadaşlarınızla paylaşmalı ve diğerlerinin de sürecinizi anlamasını sağlamalısınız. Bu ilk adım, sizi kaybınızı kabullenerek serbest bırakmaya ve farklı bir yönde aksiyon almaya hazırlıyor olacak.
Wales, Nupedia’da yaşadığı zihin açıcı deneyimden kısa bir süre sonra Sanger ile birlikte wiki yazılımı (birden fazla kişinin taslak içerikler üzerinde interaktif bir şekilde çalışmasını sağlayan bir teknoloji) tabanlı bağımsız bir ansiklopedi sitesi açtı. Sadece iki hafta içerisinde 600 girdiye ulaştılar. Katkı sağlayanlar illa alanlarında yetkili kişilerden oluşmuyordu ve girdilerin kalitesini ölçmenin bir yolu da yoktu. “Eğer egoma yenik düşüp ilk tasarımda kalsaydım, bir noktada duvara toslayacaktım” diyor Wales. Ancak Nupedia’dan zaten vazgeçmeye hazır oIması değişimin yolunu açtı ve böylelikle Wikipedia doğmuş oldu.
Reddedilmeye farklı açıdan bakın. Kendi adını taşıyan Dyson elektrikli süpürgenin mucidi James Dyson, sektörün önde gelen markalarına tanıtım yapmadan önce bir sürü şirketin torbasız süpürge patentini almak için sıraya gireceğini düşünüyordu. Ne var ki Sasson’un Kodak’taki patronlarından aldığı soğuk yanıta benzer bir tepkiyle karşılaştı, üstelik sebep da aynıydı: Yeni teknoloji söz konusu şirketlerin iş modeline karşı bir tehdit olarak algılanmıştı (müşteriler süpürgeye bir kez, torba içinse sürekli olarak para ödüyorlardı). Dyson aldığı olumsuz tepkiye farklı bir pencereden bakarak bu şirketlerin dillendirmediği şeye odaklandı: Fikrini neden geri çevirdikleriyle ilgili kendisine hiçbir ikna edici sebep sunmamışlardı. “Gerçekten geçerli bir sebep sunmuş olsalardı işte o zaman sinirlenirdim” diyor Dyson.
Dyson nihayet tasarımının kullanım hakkını daha önce elektrikli süpürge işine girmemiş ve dolayısıyla torba satma derdi olmayan Japon bir şirkete sattı. Bu şirket süpürgeyi G-Force markası altında özellikle Japonya’daki üst sınıf tüketici pazarına yönelik fütürist bir ürün olarak konumlandırdı. Dyson, kendi adını taşıyan ana akım ürününü üretmeye işte bu niş başarıdan elde ettiği gelirlerle başladı.
Başarısızlık manevra fırsatı doğurur. Acınıza saplanıp kalırsanız şansınızı yitirirsiniz.
AŞIRI YARATICILIK
Yaratıcılık elbette inovasyonun olmazsa olmazı ancak pek çok şeyde olduğu gibi onun da fazlası zarar. Yeni fikir üretme iştahınız bir süre sonra yolunuzu şaşırmanıza neden olabilir. “Bulduğum her yeni fikre karşı aşırı iyimser bir bakış açısı takınırım” diyor Wales, Wired’a verdiği bir demeçte. “Bu çok iyi bir şey, ancak kendinize şunu söyleyebilecek olgunlukta olmalısınız: ‘Bu iş beni iki ay önce çok heyecanlandırmıştı. O günlerde aklım yerinde değildi galiba.’”
Yaratıcılık, meraktan ve açıklıktan beslenir. Merak etmek, sorgulama ve anlamlandırmanın yolunu açar; örüntü, nedensellik ve fırsat arayışını destekleyerek bildikleriniz ile bilmedikleriniz arasında köprüler oluşturur. Ancak kontrolsüz merak sizi iki farklı şekilde yoldan çıkarabilir. Adeta bir tavşan deliğine düşer gibi asıl amacınızdan uzağa sürüklenmeniz ya da her bir beklenmedik durum için ayrı plan yapmaya uğraşarak düşüncelerinizde boğulmanız olası ihtimaller arasında.
Yeni deneyim ve fikirlere açık olmak sizi, “Ya olursa?” sorusunu daha fazla sormaya iter, birbiriyle alakasız gibi görünen kavram ya da alanlar arasındaki noktaları birleştirmeniz için size ilham verir. Ancak aşırıya kaçarsanız, bir fikirden ötekine atlar ve önemsiz detaylarla uğraşmak zorunda kalırsınız. Yeniliğin cazibesi girişiminizde sıkışıp kaldığınızı hissettiğiniz her an aklınızı çelebilir.
Yaratıcılığınızın tehlikeli bir dikkat dağıtıcıya dönüşmesindense faydalı bir kaynak olmasını istiyorsanız, şu tavsiyelere kulak verin:
Büyük tehlike anını fark edin. Merak ve açıklığınızı kontrol etmede karşılaşabileceğiniz en büyük zorluk, düşünme aşamasından aksiyona geçtiğiniz süreçtir. Bu noktada dikkatinizin dağılmasını göze alamazsınız. Ancak en başarılı girişimciler dahi bu aşamada zorlanıyorlar.
Elon Musk’ı ele alalım. Milyarder yazılım girişimcisi Musk, SpaceX’i uzayda yolculuğun maliyetini düşürmek ve Mars’ta koloni kurma hayalini gerçekleştirmek üzere 2002 yılında kurdu. Girişimini faaliyete geçirdiği süreçte elektrikli bir roadster tasarımı projesi dikkatini çekti. Musk, Tesla’ya yatırım yaptı, şirketin yönetim kurulunun başına geçti ve kaynak bulma çalışmalarını yönetti. 2008’e gelindiğinde adeta para basan iki start-up’ın CEO’su olmuştu. Girişimleri oldukça iyi gitse de, aynı yıl içerisinde maruz kaldığı stres Musk’ın psikolojisinin bozulmasına yol açtı ve her iki şirket de çılgın talep karşısında iflasın eşiğine geldi. “Zar zor ayakta kaldık” diyerek anımsıyor o dönemi Musk.
Musk, hayal gücünün çok geniş olmasının hem bir lütuf hem de bir lanet olduğunun farkında. Katıldığı The Joe Rogan Experience podcast’inde “Durmaksızın patlamaya devam eden bir bombaya” benzettiği hayal gücü yüzünden aynı anda iki dev girişime odaklanmakta çok kadar zorlandığını anlatmıştı. “Öncelik belirlemek tercih değil, adeta çaresizliğin bir sonucu.” İnovatör olarak buradan çıkarmanız gereken ders, yaratıcılığınızı besleyen aşırı merak ve büyük düşünme yetinizin girişiminizi tehlikeye atmakla kalmayıp aynı zamanda şahsi açıdan da size büyük bir yük getireceğidir.
İşin ne kadarına dahil olacağınızı bilin. Yaratıcılığınızın dikkatinizi dağıttığını fark etmek durumu kontrol altına almanın ilk aşamasıdır. İşe projenizin test ve uygulama aşamalarına ne düzeyde katılım göstereceğinizi önceden belirleyerek başlayabilirsiniz. Jimmy Wales’in yeni fikir bulma yeteneğinin aynı fikirleri uygulamada pek de işine yaramadığını fark etmesi gibi. “Hem Wikipedia hem de Wikimedia’da (ana kuruluş) işleri günlük bazda yürüten bir CEO var. Her işe burnumu sokmamaya çalışıyorum” demişti verdiği bir demeçte.
Wales, Fandom ve WikiTribune gibi diğer girişimlerinde de geleneksel lider rolünü bir kenara bırakıp katalizör işlevi görmeyi tercih ettiğini söylüyor: “Bu sayede dışarı çıkıp heyecanımı insanlara anlatma özgürlüğüne sahip oluyorum. İnsanlarla konuşmak ve yaptığımız işlerle ilgili heyecanlanmalarını sağlamak benim iyi olduğum yönler. Bu da demek oluyor ki genelde en çok başı ağrıyanlar iş yürütme konusunda becerikli olan insanlar.”
Ancak bu, yaratıcılığa inovasyonun ilerleyen aşamalarında yer olmadığı anlamına gelmiyor. Az ama öz olması yeterli.
Ağırlığınızı dengeleyin. Coşkulu ve yaratıcı yönünüzü dengeleyecek bir partner bulmak diğer bir seçenek. Wales, ansiklopedi girişimlerinin gerektirdiği lineer düşünme ve dikkat yeteneğinden ötürü Sanger’i işe almıştı. Steve Jobs ise sınır tanımayan yaratıcılığını dizginlemesi için sakin mizaçlı ve tutarlı bir pragmatist olan Tim Cook’la çalışmayı tercih etmişti.
Elbette tüm inovatörlerin karşı denge oluşturabilecek bir partner bulma şansı olmayabilir. Örneğin, kurum içi girişimciler meslektaşlarının görüşlerinden faydalanabilirler. Hatırlayacağınız üzere, Sasson heyecanının etkisiyle durumu soğukkanlılıkla ele alamamış, icadını Kodak’ın halihazırdaki iş modelinin ışığında analiz edememiş ve patronlarının desteğini almasını sağlayacak bir sunum yapamamıştı. Heyecanını satış veya pazarlama biriminden destek alarak dengeleyebilseydi çok daha etkileyici bir sunum hazırlayabilecekti. “Tasarımının çalışma prensibiyle ilgili gelebilecek tüm sorulara hazırlıklıydım. Ama bana, ürünün nasıl bir etki yaratacağını, ne gibi sonuçlar getireceğini, insanların televizyonlarının ekranında neden fotoğraflarına bakmak isteyeceklerini sordular. İşin özü, olayın bu yönüne hiç kafa patlatmamıştım” diyor Sasson.
YÜKSEK GÜDÜYE ULAŞMAK
Azim ve tutkunun birleşimi olan güdü, büyük fikirleri hayata geçirmek için ihtiyaç duyulan kilit özelliklerden bir tanesi. Ancak yaratıcılıkta olduğu gibi burada da dozu iyi ayarlamak gerek.
Başarılı yapay zeka start-up’larından DeepMind’ın kurucusu Demis Hassabis, azmin bir girişimcide olması gereken en temel özellik olduğunu söylüyor. “Eğer kayda değer bir yol kat etmek istiyorsanız acı eşiklerinizi yıkmak zorundasınız” diyor Hassabis. Tutku, sorunlarla ve şüphelerle boğuşurken enerjinizin tükenmesini engelleyen, azminizi körükleyen bir güç. Ancak ölçüyü tutturamadığınızda eleştirel düşünme yeteneğinizden de bir şeyler kaybediyorsunuz.
Öncelikle sizin için en önemli şeyin ne olduğuna karar verin ve diğer her şeyi bir kenara bırakın. Kontrolsüz güdü sizi çıkmaz yollara, ulaşamayacağınız hedeflere sürükleyebilir. Hassabis, DeepMind’ı kurmadan önce, baş programcı ve eş tasarımcı olarak görev aldığı Theme Park’ın başarısından faydalanabileceği bir oyun şirketi kurmuştu.
Hassabis bir ülke kurma oyunu tasarlamak için sıfırdan çalışmalara başladı. “Yepyeni bir oyun motoru ve yapay zeka motorları tasarlamak, işime artistik bir soluk getirmek istiyordum” sözleriyle anlatıyor o günleri Hassabis. Öngördüğünden iki kat daha fazla zamanını alan Republic’te vizyonunu maalesef kısmen gerçekleştirebildi ve oyun çok iyi yorumlar almadı. Tüm gelirler ise Hannabis’e değil, oyunun yayıncısına gitti. “Boyumuzdan büyük bir işe kalkıştık” diyor Hannabis. “İnovasyonun hangi boyutunda sınırları zorlamayı istediğinizden emin olun.”
Ara vermeyi önemseyin. İnovasyonun sürükleyici tabiatı gerçeklikten kopmanıza, sürekliliğinizi garantileyecek yakın ilişkileri görmezden gelmenize neden olabilir. Bu hevesle insanlara daha mesafeli bir tutum alabilir ve onları dinlemek için eskisi kadar istekli olmayabilirsiniz. Bu durum sizi kişisel destek grubunuzdan, Kohlrieser’ın deyişiyle güvenli alanınızdan, uzaklaştırabilir.
Bu durumda en bilinen çözüm dinlenmek ve düşünmeye zaman ayırmaktır. Ancak üzerinizde fazlaca baskı varsa, bunu isteseniz de başaramayabilirsiniz. Ara vermenin size gelecekte sağlayacağı faydalar, şu anda elinizde çözmeniz gereken bir sorun varken pek önemsiz görünebilir. Hiperbolik indirgeme adı verilen bu bilişsel olgu, zamanla sağlığınızı ve refahınızı etkilemekle kalmaz, aynı zamanda yaklaşımınızı tazelemenizin de önüne engeller koyar.
En çok ihtiyaç duyduğunuz anlarda “mola vermeye” direndiğinizi bilirseniz, bu duruma karşı koymak için kendinizi şartlandırabilir, mola zamanlarınızı önceden belirleyebilir ve çevrenizdeki insanlardan size bu vakitleri hatırlatmalarını isteyebilirsiniz. Ekibinize zaman zaman tutku ve kararlığınıza yenilebildiğinizi söyleyebilir, onlardan perspektifinizi ve esnekliğinizi kaybetmeye meyilli olduğunuzda size destek vermeleri için destek isteyebilirsiniz. Varsayımlarınızı sorgulamanıza, alternatif çözümler üretmenize, değişim kararı almanıza ve kayıplarınızı minimuma indirmenize yardımcı olabilirler. Elon Musk’ın bir TED konuşmasında söylediği gibi, “Olumsuz geribildirimleri önemseyin ve teşvik edin. Çok az insan buna cesaret ediyor ve bu muazzam derecede faydalı bir şey.”
BÜYÜK FİKRİNİZİN PEŞİNDEN giderken dönem dönem kaygıya kapılabilir, kafa karışıklığı yaşayabilir ve cesaretinizi yitirebilir, yolunuza devam edemeyebilirsiniz. Olumlu sinyaller aldığınızdaysa kendinizi aşırı heyecana kaptırabilirsiniz. Bu yazıda söz konusu duygusal geçişlerle başa çıkmayı en meşhur inovatörlerin dahi öğrenmek zorunda kaldığını, en iyi özelliklerini ön plana çıkararak eksik oldukları alanları nasıl geliştirdiklerini anlatmaya çalıştık.
Güçlü ya da zayıf yönlerinize dair farkındalık geliştirmeden, onları yönetmeyi başarmanız mümkün değil. Liderlik üzerine yapılan araştırmalar da gösteriyor ki kişisel farkındalık yoksunluğunda zayıf yönler kişinin önünü kesmekle kalmıyor, aynı zamanda güçlü yönleri de tehlikeli birer silaha dönüştürebiliyor.
Düşünme ve davranış biçimlerinizin, uç eğilimlerinizin ve kötü alışkanlıklarınızın, size enerji veren veya aksine sizi hayal kırıklığına uğratan şeylerin neler olduğuna dair farkındalık geliştirmelisiniz. Kendinize dair bu içgörülere sahip olduğunuzda geribildirim ve mentorluk talep edebilir, kendinizin daha gelişmiş bir versiyonuna doğru bir adım atabilirsiniz.
Leave a Reply