Posted by: bluesyemre | August 10, 2022

Göç Gerçeği: “Bir Daha Görüşemeyiz Artık!” Prof. Dr. #BülentYılmaz

Her yıl tatile çıkmadan önce evin salonundaki çiçekleri apartman koridoruna taşır ve sulaması için site görevlisi arkadaştan yardım isteriz. Döndüğümüzde tekrar yerlerine yerleştiririz. Tatilde iyi bakılmış olmalarına karşın genelde keyifleri kaçmış, bazıları solmuş, çiçekleri dökülmüş, yaprakları zayıflamış, yani eski neşelerini kaybetmiş buluruz onları. Bize biraz kızmış, darılmış ve küsmüş gibi görünürler. Bazıları da dayanamaz bu sürece, kuruyup ölür. Aslında kızdıkları, keyiflerinin kaçmasına neden olan şey sanırım o çok sevdikleri, alıştıkları, yaşadıkları yerlerinden, salondan uzaklaştırılmaları, başka bir yere götürülmeleri, göç ettirilmeleri. Kısa süreliğine de olsa yeni yeri sevmiyor, benimsemiyorlar. Orada aradıkları güneşi, ışığı, havayı, ortamı bulamıyorlar herhalde.

Yaşadığın yerden, toprağından, coğrafyandan, havandan, güneşinden uzaklaştırılmak, uzaklaşmak zorunda kalmak ne acı ve kötü diye geçirdim içimden. Çiçekler dahi dayanamıyor buna. Yıllar önce, başka bir ülkeden getirilen ve Ankara’nın anayol ortalarına dikilen ağaçların uzun süre hiç büyümemelerini, yeşermemelerini gördükçe de aynı şeyi düşünürdüm.

Çiçeklerin bu durumu üzerine kafa yorarken, kendi ailemin yıllar önce, doğup büyüdüğü, yaşadığı Balkan topraklarından 25-30 yaşlarında, tahta bavullarla, kucaklarında ve ellerinde çocuklarla, yoksullukla, büyük bilinmezliklerle ve biraz da umutla buraya yaptıkları göçü, o göçün duygu ve zihin dünyalarına etkilerini düşündüm. Onlar da bu çiçekler gibi olmuşlardır diye tahmin ettim. Trenle geldikleri ilk durak İstanbul’da dolandırılmalarını, birkaç gün konakladıkları ahşap oteli ve Gülhane Parkı’na hayran kalışlarını anlatıp durdular yıllarca. Ailem gibi aynı coğrafyadan gelen binlerce göçmen ile küçük bir ilçede mahalle kurmaları, bildikleri o berbat tütün işini yapmaya koyulmaları ve dayanışma içinde yaşama tutunmaya, kök salmaya çalışmalarını anımsadım yeniden. Şiveleri, yemekleri, türküleri, oyunları, şakaları, öfkeleri, küfürleri, giyimleri kısaca yaşam biçimleri geldikleri yerdeki gibiydi uzun yıllar; ve aslında hala öyle.

Tam elli beş yıl sonra annemi doğduğu, ayrıldığı topraklara götürdüğümdeki sevincini, şaşkınlığını, karmakarışık ruh dünyasını, hallerini anlatamam ama “beni hacılığa götürmüş kadar oldun oğlum,” deyişi onun değer dünyası bağlamında özetler duygu durumunu. Sokaklarda soluk almadan, yorulmadan yürüyüşü, tanıdık evleri gördükçe çığlıklar atışı, bir bahçede çalışan çocukluk arkadaşına haykırışını, Balkan Dağlarına uzun uzun bakışlarını ve hele de gelin gittiği evin avlusuna girdiğindeki şaşkınlığını ve gözyaşlarını unutamam. Özlemenin ete kemiğe bürünmüş haliydi tüm bunlar. Üç günde alışıverdi hemen. Şive döndü, duyarlılıklar, muhabbetler değişiverdi, oralı oluverdi anlayacağınız.

Ayrılışı, dönüşü anlatmaya gerek yok. Yeniden göç ediyormuş gibiydi. O da, uğurlayanlar da gözyaşlarıyla sarıldılar birbirlerine. Helalleştiler. “Bir daha görüşemeyiz,” dediler; görüşemediler de sonra…

Yerinden, yurdundan, toprağından olmak zor. Göç zor. Göçmenlik zor. Türkiye göçler coğrafyası. Hepimiz bir yerlerden göçmüşüz buraya; ya da buradan bir yerlere. Dünyada savaşlar, açlık nedeniyle ve insanca yaşam için milyonlarca insanın binlerce kilometre uzaklıklara yaptıkları göçleri gördükçe annemin “bir daha görüşemeyiz artık!” sözü geliyor aklıma.

İnsanın her şey bir yana, anavatanı olan çocukluğu ile, o çocukluğu yaratan coğrafyası ile bir daha görüşememesi ne kötü bir şeydir.

İşte, çiçeklerin beni götürüverdiği yer, zaman ve kavram bu oldu sabah sabah.

10 Ağustos 2022


Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Categories

%d bloggers like this: