Posted by: bluesyemre | October 24, 2022

Tutkunuz ile Maaşınız Arasında Denge Kurabilmek

Post-endüstriyel işgücü tarihinin benzersiz bir dönemindeyiz. Çalışanlar, işçilerin 50 yıldan uzun zaman önceki toplu eylemi ve sendikalaşmasının altın çağına kıyasla çalışma koşulları (ücret, mekan ve çalışma hızı) üzerinde daha fazla söz sahibi. Pandeminin de etkisiyle ortaya çıkan finansal ve varoluşsal belirsizliğin bir sonucu olarak, başta profesyoneller olmak üzere pek çok çalışan işlerinden beklentilerini yeniden gözden geçiriyor ve daha fazlasını isteme cesaretini kendinde bulabiliyor.

Şimdi harekete geçme zamanı. Bu dönemin ne kadar süreceği belirsiz ve işverenlerin hakimiyetindeki eski usullere geri dönüş ihtimalini düşündüren göstergeler de söz konusu: Şirketler tüm çalışanların ofise geri dönmesini istiyor; işletme sahipleri çalışanların güçlenmesinin fazla ileri gitmesinden şikayetçi.

Bu da işimizden ne beklediğimiz üzerine düşünmemiz için eşsiz bir fırsat sunuyor. Ücretli işimizle ilişkimizin nasıl olmasını istiyoruz?       

Tutku Prensibi ve Bunun Riskleri

Geçen üç yılda bu sorunun pek çok kişideki yanıtı şuydu: Tutkumun peşinden gitmek istiyorum. Sevdiğim işi yapmak istiyorum. Anlamlı bir iş yapmak istiyorum. Beni yansıtan bir iş yapmak istiyorum. Ben bu ideale “tutku prensibi” diyorum. Kitabımda tanımladığım üzere, tutku prensibi iş güvencesi ya da düzgün bir maaş pahasına da olsa kişisel anlamda tatmin edici çalışmayı önceliklendirmektir. Bulgularıma göre, yüksekokul mezunu çalışanların yüzde 70’inden fazlası iyi bir kariyerin karar süreçlerinde tutku ile alakalı görüşlere övgüler düzüyor; hemen hemen üçte ikisi ise tutkuyu iyi maaş ve iş güvencesinden daha önemli görüyor.

Tutku prensibi, ABD’lilerin kariyerlerine ilişkin kararlarında uzun zamandır belirleyici bir faktör ve yakın zamanda pek çok ABD’li çalışanı Büyük İstifa’daki yerini almaya davet eden bir çağrı halini aldı. Aslında pandemi kaynaklı iş istikrarsızlığı yaşayanların işi istikrarlı kalanlara kıyasla daha fazla tutku arayışında olduğunu fark ettim. İş arayanların pazarının iyice özgürleşmesi bir de pandemi kaynaklı büyük değişimlerin tetiklediği, daha çok varoluşsal “hayat kısa” zihniyetiyle birleşince, pek çok çalışan tutkusunun peşinden gitmeyi her zamankinden daha mantıklı ve daha erişilebilir görmeye başladı.

Fakat tutkunun peşinden gitmek tehlikeli olabilir ve finansal riskleri beraberinde getirebilir. Mezun olur olmaz tutkunuzla uyumlu bir iş bulmak, zaman ve ekonomik istikrar konusunda fedakarlık gerektirebilir. Yetkinliklerinize ve becerilerinize uymasa da ruhunuzu besleyecek işler aramak aylar, hatta yıllar sürebilir. Başka bir iş kolunda yeni bir başlangıç yapmak için kariyerinizin ortasında işinizden ayrılmak, daha önceki başarınızın belkemiğini oluşturan network’lerden, alışkanlıklardan ve resmi olmayan bilgi birikiminden uzaklaşmanız anlamına gelebilir.

Dahası, bu riskleri yönetme kabiliyeti de eşit bir dağılım göstermez. Varlıklı ve üst sınıf ailelere mensup olup da tutkusunun peşinden gidenlerin hem tutkularıyla uyumlu hem de düzgün bir geliri olan işler bulmalarını sağlayacak sosyal sıçrama tahtalarına (örneğin aile ve arkadaş network’leri) ve ekonomik güvenlik ağlarına (ufak bir miras ya da ücretsiz staj sırasında faturalarını ödeyebilecek ebeveynler gibi) sahip olma olasılıkları daha yüksektir. İşçi sınıfından gelip de tutku arayanlar ise bu kaynaklara çoğu zaman ulaşamaz ve genelde tutkularının çok uzağında kalan riskli işlere girmek zorunda kalırlar.

Tutku arayışının diğer riski ise daha varoluşsaldır. Kimlik duygumuzun böylesine büyük bir bölümünü ücretli işimize bağlamak, bir robota aşık olmanın işgücündeki karşılığı olabilir. İşimiz bizim için derin anlamlara sahip olabilir. Olduğumuz ve olmak istediğimiz kişinin temel bir parçasını oluşturabilir. Hem duygusal hem de fiziksel ve zihinsel işgücümüzü işverenlerimizin bizden beklediğinin çok daha ötesinde mesleğimize ve işimize aktarabiliriz. Fakat günün sonunda, işverenimizle ilişkimiz ekonomiktir. Eğer çalıştığımız kurum pozisyonumuzu yeri doldurulabilir ya da kâr edemez olarak görüyorsa, bizi kurtaracak seviyede bir tutku söz konusu olamaz.

Kariyerimize dair kararlarımızda tutkumuzu önceliklendirerek kimlik duygumuzun temel bir bölümünü kâr maksimizasyonunun, yapısal yeniden organizasyonun ve kamu sağlığı alanında gelecekteki kapanmaların insafına bıraktığımızı bilmemiz gerekir.

Tutku ile Kazancı Dengelemek

Hayatımız boyunca dar görüşlü bir şekilde kazanç potansiyelimizi maksimize etmenin peşine düştüğümüz işlerde sefil olmayı kesinlikle savunmuyorum. İşte geçirilen zamandan keyif almak, hayattan duyduğumuz genel tatminin önemli bir parçasıdır. Öte yandan, ne pahasına olursa olsun tutkunun peşinden gitmekle para uğruna yapılan angarya işlere bir ömür vermenin arasında dağlar kadar fark var. İşte kariyerinizi şekillendirirken tutku ve kazancın doğru dengesini sağlamak için bazı ipuçları:    

Keyif almaya odaklanın. İşle ilgili her şeyi sevmeye nadiren rastlanır; belki de bu bir fanteziden ibarettir. Fakat içeriğiyle ilgili tutkulu olmayı gerektirmediği halde tatmin eden bir işe sahip olmanın pek çok yolu var. Sevdiğiniz çalışma arkadaşlarıyla yapılan bir iş, misyonuna değer verdiğiniz bir organizasyonda çalışmak ya da işe dair görevlerinizde bağımsız ve ortak aktivitelerin doğru kombinasyonunu sağlayan bir denge tutturmak bunlardan bazıları.

Ayak izini küçültün. Bariz ya da kolay bir opsiyon olmayabilir ama keyif aldığınız şeyleri yapmaya zaman ve enerji ayırmak için tam zamanlı işin hayatınızda kapladığı alanı küçültmek üzerine düşünün. Pandemi sonrasında uzaktan ve esnek çalışmaya geçişler bunu daha erişilebilir hale getirdi. Tatmin edici olmayan ama öngörülebilir saatlere kusursuzca uyan bir iş ya da kişisel ve ailevi ihtiyaçlar için yeterli geliri sağlayan yarı zamanlı bir iş, anlamlı aktiviteler için çok daha fazla özgürlük sağlayabilir. 

Anlam yaratma portföyünüzü çeşitlendirin. İster spor veya müzik, isterse de pub quiz’lere katılmak olsun, size anlamlı gelen ve kendinizi ifade etmenize aracılık eden, işinizin tamamen dışında hobilere ve aktivitelere zaman ayırın. İş dışı tutkulara düzenli olarak alan açmak zor olabilir ama şu an bu konuda daha da azimli olmamız lazım. O zamanı yaratın ve koruyun. Bu şekilde ideal çalışan normunu ve kendimizi yalnızca işimize adamamız gerektiği yönündeki standart talebi reddedebiliriz.

Talep edin ve birbirinize yardım edin. Pandemi sonrası bu geçiş döneminden, ücretli işinizle ilişkinizin nasıl olmasını istediğiniz üzerine düşünerek faydalanın. Yani size göre gereken değişimi talep etmek için bu uzlaşma gücü anını değerlendirin. Çalışma saatlerinizi ya da çalışma yapınızı değiştirebilirsiniz. Belki de iş dışında kendinize yatırım yapabilirsiniz. Ve unutmayın ki yalnız değilsiniz; pek çok çalışan sizinle aynı gemide. Bu yüzden bu talepleri topluca dile getirmenin yollarını bulun. Çalışma arkadaşlarınızla ve diğer çalışanlarla koalisyon kurun. Sektörünüzdeki başka kişilerle dayanışma ve destek içinde olun. Diğerlerinin işine yaramış olan uzlaşma taktiklerini inceleyin.

Tarihe bakacak olursak, çalışanların güçlendiği bu altın dönem kısa ömürlü olabilir. Gelin, bunu geleceğin çalışma şeklini iyileştirip yeniden tasarlamak için kullanalım.    

https://hbrturkiye.com/blog/tutkunuz-ile-maasiniz-arasinda-denge-kurabilmek


Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Twitter picture

You are commenting using your Twitter account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Categories

%d bloggers like this: