
Mutluluk aslında çoğu insanın hayatında erişmek istediği nihai bir yol gibi görünür. İyi bir işe sahip olmak, para kazanmak ve güçlü olmak gibi kazançlarla mutlu olacağımıza inanıyoruz. Ancak bunlar gerçekten mutluluğa erişmemizi sağlıyor mu? Sizi nelerin mutlu ettiğini bu mutluluğun ne kadar sürdüğünü düşünün. Gerçekten hayattan elde ettiğiniz para ve güç gibi maddi değerler sizi memnun ediyor mu? Yoksa sonu olmayan bir yarışın içinde kaybolmuş gibi hissedip hayatınız da bir anlam bulamıyor musunuz? Elbette bu soruların kesin bir cevabı olmayabilir. Mutluluk sizin için çok farklı anlamlar ifade edebilir. Bu noktada mutluluğu bir deneyim olarak düşünürsek ve bu deneyimle ilgili daha farklı bilgileri ya da zihnimizdeki analizini anlayabilirsek bunu hayatımıza uyarlamamız daha kolay olabilir.
Prof. Dr. Mihaly Csikszentmihalyi Akış: Mutluluk Bilimi kitabında mutluluğu şöyle ifade ediyor: “İnsanı gerçekten memnun eden şey zayıf veya zengin olmaları değil hayatlarıyla ilgili iyi hissetmeleridir. Mutluluk arayışında kısmi çözümler işe yaramaz.” Bu tanım aslında mutluluğun bir hedef olarak gerçekleşmeyeceğini gösterebilir. Mutluluğu hedeflemiş bir insan yalnızca sonuca odaklanan ve “Akış” olarak tanımlayacağımız hissi kaçırma eğilimindedir. Kitaptaki akış, ilk akla gelen günü veya anı yaşamak gibi bir anlamda kullanılmıyor. Aksine deneyimi anlayabilmek ve bunu yaşayabilmek olarak ifade edilen akış, insanın bilincindeki kişisel deneyimlerine ve yaratıcılığına kalıyor. Kitapta nasıl mutlu olacağınıza dair bir yöntem belirtilmiyor; fakat bu şekilde yöntem belirten kitapların da pek başarıya ulaşamadığı ifade ediliyor. İnsanlar onlara verilen tavsiyeleri çok nadir uygulamaya koydukları için okudukları bir nasıl kitabından ziyade mutluluğun ve akışın zihinde gelişim şeklini ve buna nelerin sebep olduğunu öğrenmek isteyebilir. Bu sayede mutluluğu aslında kendi kişisel deneyimlerinden yola çıkarak özdeşleştirebilir. İnsan mutlu olmak için elinde hangi araç varsa bunu kullanarak bir yol çizebilir.
Elbette insan kendi dışındaki (belki kendi de dahil) çoğu dış etkende kontrol sahibi değil. Ancak kitapta dış etkenlerin öneminin size kıyasla daha az olduğu ifade ediliyor. Birey, kendi zihni üzerinde yeterince kontrol sahibi olabilirse deneyimlerini çeşitlendirip kontrol edebilir. Sosyal çevrenin beklentileri ve düşünceleri hayatınızdaki çoğu deneyime zarar verebilir. Csikszentmihalyi, kişinin sosyal çevreden ödül bulma becerisini değiştirdiğinde özgürleşebileceğini belirtiyor. Bu beceri, kişinin dışarıdan bir ödül almasıyla değil; kendi yaşadığı anlarda ve deneyimlerde anlam bulmasıyla kazanılabiliyor. Zihin, aldığımız bilgileri aslında kontrol etme yetkisine sahip. Bunu sağlayan da dikkatimiz. Kendi hayatınızı düşünün: Bazı arkadaşlarınızı dinlerken diğerlerinden daha fazla mı dikkat veriyorsunuz? Podcastlerin bazılarını öylesine açarken diğerini can kulağıyla mı dinliyorsunuz? Bu soruların cevapları dikkatinizi yönelttiğiniz konu ve durumları fark etmenizi sağlayabilir.
Csikszentmihalyi, bilinci daha verimli kontrol edebilmek için önce özün farkında olmak gerektiğini söylüyor. Aslında özün bilince giren her kavram (eylemler, anılar, arzular gibi) olduğunu belirtiyor. Kitapta belirtilen akış ise bilincimizdeki bu durumların bir düzen içerisinde olması halidir. Akış, özümüzü yaşadığımız deneyimlere aktarmamızı sağlayabilir. Örneğin çoğu insan belirli rutinler ya da alışkanlıklar (sigara içmek gibi) oluşturarak kendi akışını oluşturma eğilimindedir. Bu davranışlar kendi hayatımız üstündeki kontrol hissini pekiştiriyor; fakat asıl akış deneyimi alışkanlıklardan çok daha farklıdır. Csikszentmihalyi bir dansçının yaşadığı deneyimi şöyle anlattığını ifade ediyor: “Güçlü bir rahatlama ve sakinlik geliyor. Başarısız olmaktan endişe etmiyorum. Ne kadar da güçlü ve sıcak bir his!”
Kitapta mutluluk optimum deneyimle tanımlanıyor. Bu deneyim aslında günlerce arayıp bulabileceğiniz, hedefleyebileceğiniz bir durum değil. Yazar, optimum deneyimi “Kişinin becerilerinin eldeki zorluklarla baş etmeye yeterli olduğu hissi, hedef odaklı, kurallarla belirli, kişinin nasıl performans sergilediğine dair net ipuçları sunan bir eylem sistemi” olarak değerlendiriyor. Bu deneyimler yaşam kalitesini artırıp hayatınızla “Akış” içinde olmanızı sağlayabilir. Kitap bu kalitenin en fazla “İşi nasıl yaşadığımız ve diğer insanlarla olan ilişkilerimiz”e bağlı olduğunu belirtiyor. Bu noktada bağlamlarda anlamlar oluşturmak ve onları optimum deneyime çevirebilmek için öncelikle zihninizdeki düzensizliklerin farkında olmak gerekiyor. Anlam oluşturma durumu ise kitapta süregelen bir örnekle ifade ediliyor: “Bahsedilen strateji, kişinin zihninde düzensizliği engellemesine yardım edecek geçmiş nesiller tarafından başarılan örneklerden düzen çıkarmaktan ibarettir.” Bu noktada zihniniz ve siz; yaşadığınız hayat, kurduğunuz düzen ve deneyimlerinizle ilgili bir istişare yapabilirsiniz. Hayat kalitenizi artırmak, dikkatinizi vermek ve neye hangi anlamları yükleyeceğiniz aslında sizin ve bilinciniz arasında belirsiz bir yol olabilir. Buna ışık tutmak ve farkındalık kazanıp davranışlar şekillendirmekse sizin elinizde.
Leave a Reply